ANA SAYFA2020Haziran20KÜFLENMEYE YÜZ TUTMUŞ HİKAYELERİN KİTABI: KÜFLÜ VİRGÜL! Kültür - Sanat KÜFLENMEYE YÜZ TUTMUŞ HİKAYELERİN KİTABI: KÜFLÜ VİRGÜL! Bazen bazı hikayeler olur, orada burada. Bazen not kağıtlarında, bazen telefonun not kısmında, bazen bir ders defterinin bir sayfasında, bazen günlüğünün en özel sayfasında… Bazen bir gece uykundan kalkar yazarsın, bazen bir karşılaşmadan sonra yazarsın, bazen tek başına bir yerde oturup geçmişe dalıp çıkardıklarından yazarsın… Anlatılmayı bekler, paylaşılmayı bekler, zamanını bekler. Hep virgülü olan hikayelerdir aslında… Yaşanamayanlar vardır orada, söylenemeyenler. Paulo Coelho’dan sonra kitaplarını hatim ettiklerimden Halil Cibran der ya hani; “Başka bir insanın hakikati, onun sana açıkladığı şey değil, açıklayamadığı şeydedir. Bu yüzden onu anlamak istersen, söylediğine değil, söyleyemediğine kulak ver.“ O hikayelerde öyledir işte… Sustuklarındır, söyleyemediklerindir, bakışlarındır, duruşundur. Ama hep davranışlarının arkasındakilerdir o hikayeler. Ama en kıymetli hikayelerdir onlar. Kalbindir, ruhundur, en özelindir aslında. Öyle olur ya hep en özenerek aldığımız küflenir, en özenerek aldığımız dolap bekler, “belki bir gün” umuduyla bekler; giyilmeyi, yenmeyi, yaşanmayı ve söylenmeyi… Viyola sanatçısı arkadaşım Günsu’da tam da bu tada sahip hikayelerini, küflenmeye yüz tutmuş hikayelerini bir kitapta toplamış ve adını da “Küflü Virgül” koymuş. Virgülün öncesi belki küflüdür ama devamı hep tazedir, yenidir ve belki de hikayelere ikinci bir şanstır. Genç yaşına rağmen kariyerinde pek çok başarıya sahip Günsu kısa bir tanıtımı haketmiyor bence. Onu tanımak isteyenler için sizlerle biyografisini paylaşıyorum… 1987 Ankara doğumlu Günsu Özkarar, 2008 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Viyola Ana Sanat Dalı’ndan Onur Derecesi ile mezun oldu. Mezuniyetini takip eden yıl, aynı üniversitenin “Erken Müzik Eğitimi” biriminde öğretmen olarak çalıştı. Ardından İsviçre’ye taşındı ve Hocshule der Künste Bern’de Prof. Ulrich Eichenauer’ın viyola sınıfında yüksek lisansı ile Konsi Bern’de öğretmenlik stajını tamamladı. Yüksek lisansı sırasında Orchester der HKB, Schweizer Jugend Sinfonie Orchestra, “Orionio und Zarrautz” adlı müzik tiyatrosu, Strings of Birds Ensemble ve The Women Orchestra of Switzerland’da çalarak, Christopher WarrenGreen, Bruno Weil, Daniel Klajner, Jos van Immerseel, Kai Baumann gibi orkestra şefleriyle Avrupa’nın farklı şehirlerinde konserler verme deneyimi edindi. Tatjana Masurenko, Michael Kugel, Ruşen Güneş, Çetin Aydar, Danel Quartet, Marco Misciagna, Michel Michalakakos, Apple Hill Quartet, Siegfried Führlinger gibi hocaların ustalık sınıflarına katıldı. The World Youth Orchestra, The World Orchestra, Greek Turkish Youth Orchestra, Bilkent Youth Symphony Orchestra, Bilkent Youth Virtuosos, Jungenc Philharmonic Orchestra, AIMA Festival Orkestrası gibi ensemble/orkestralarda ve Young Euro Classic, Schloss/Beuggen International Music Fest, Schlern International Music Fest, Bayreuth Youth Talented Artists ́s Music Fest, Al Bustan Music Fest, The Turco-British Association Bach Günleri, Datça Uluslararası Müzik Akademisi, T.R.N.C. Malta Dostluk Günleri, Klasik Keyifler Oda Müziği Festivali, Uluslararası Istanbul Müzik Festivali, Uluslararası D-Marin Klasik Müzik Festivali, AIMA Ayvalık Müzik Festivali gibi etkinlik ve festival konserlerinde yer aldı. Günsu Özkarar, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Doçent Beste Tıknaz Modiri ile Sanatta Yeterlilik çalışmalarına devam etmekte, üyesi olduğu CRR Senfoni Orkestrası ve Orchestra Sion’un yanısıra, oda müziği grupları Trio Pax ve Trio Tını’yla konserlerini, Çağıl Kaya & Moda String Trio adı altında da caz çalışmalarını sürdürmektedir. Fotoğraf: Piyanoevi.com * Kitabın hayırlı olsun. Ben de hala kendi kitabımı tamamlamaya çalışan biri olarak geçirdiğimiz karantina sürecinde kitap çıkarmanı takdir ediyorum. Ne zamandır bu kitap üzerinde çalışıyorsun? Kitabı yazma süreci nasıl geçti? Nasıl odaklandın? Müge’cim, bu kitabı karantinada tamamlamadım aslında. Hatta hala tamamlamadım bence. Kitabın içindeki en eski öyküm üç yıl öncesinden inanır mısın? İkinci Adam Yayınları ile sözleşmemizi ocakta yapmıştık. Pandemi başlayınca telefon edip, durdurmayı teklif ettim ama Başak Hanım kitap satışları hiç durmadı, bu süreçte vazgeçmeyin diye beni ikna etti. Odaklanmam gereken editörle son düzeltmeleri yaptığımız süreç oldu. Kimi öykü o kadar eski ki, tekrar o hissin içine girmekte zorlandığım oldu doğrusu. Bu süreçte çevremdeki birkaç yakınım desteğini hiç esirgemedi. Onlar sayesinde de kitabın reklamını yapmaya, çıkarsa kimleri arayacağıma dair heyecanımı kaybetmemiş oldum. Yoksa dediğim gibi ben vazgeçmeye eğilimliydim. * Kitabın ilhamı nedir ve ne zaman yazmaya karar verdin? Bu kitabı yazmaya geçtiğimiz sonbaharda karar verdim. Hala bir yayınevinde bekleyen, editörü Melisa Ceren Haden ‘le ortak işimiz olan bir çocuk kitabı projem vardı. Onun sürecinin uzayacağını görünce kendime bir moral hediyesi vermek istedim. İkinci Adam Yayınları bu anlamda bana yardımcı oldu. Öyküleri beğendiler ve basalım dediler. Yazar olma isteği var bu kitapta. Yazar olmak isteyen genç bir kadının ilk kitabını alma arzusu var ilhamımım özünde. * İsmi neden “Küflü Virgül”? Yayınlamasaydım bilgisayarımda dağınık halde kalmış tüm bu öyküler küflenecekti çünkü. Ne zaman bir dosya arasam öykülerden bulamaz hale geliyordum. Çöpe mi atacaktım? Atmadım, kitap yaptım. * Bu kitabın en çok kimleri etkileyeceğini düşünüyorsun? Annem ağladı. En çok onu etkiler her zaman. Bir de karakterlerim hep hayatımdan kişiler. Eğer bağlantıyı kurup kendilerini bulabilirlerse birebir etkilenecek kişiler var. Bir arkadaşım şu an okuyor ve sıra ile gittiği için onun öyküsüne gelmesini bekliyorum merakla. Bakalım tepkisi nasıl olacak. Fotoğraf: Uplifers.com * Kitaptaki karakterlerin yaratım sürecinde ilham aldığın birileri oldu mu? Bu sorunu cevapladım ama şunu da ekleyebilirim. Karakterleri birbiri ile karıştırdım. Herkesten birşeyler katıp, ortaya karışık birşey çıkardım. * Konu geçirdiğimiz zorlu süreçten açılmışken, bu dönemde neler gözlemledin? Neler seni etkiledi? Bununla ilgili de bir kitap yazmak ister misin? Çok isterim ve çok not aldım aslında. Gizli bir fikrim de var, henüz olgunlaşmadığı için bahsetmem doğru olmaz. Odamın perdesi yoktu pandemiye yakalandığımda. Sabahları hafif bir bunaltıyla uyanıp yazdıklarımdan bir kısmı Günlük Monologlar isimli projede yer aldı. Onlar kitabı bekleyemedi sadece. Aynı bizim pandeminin geçmesini bekleyemememiz gibi. * Yazı yazma sürecinin bir nevi bilinçaltımızda sakladığımız bazı şeyleri ortaya çıkardığına inanırım. Naçizane yazıyla haşır neşir bir insan olarak yazdıkça hep kendime dair bir şeyler keşfederken buluyorum kendimi. Senin kitabı yazarken kendinle ilgili keşfettiğin bir şey oldu mu? Ah Müge olmaz mı? Bunu öz eleştiri olarak paylaşacağım. Biraz mağdur olmayı seviyorum sanırım. Ama pozitif bir tarafım da var, karşıdakinin de mağduriyetiyle bu şekilde empati kurup, çok rahat bağışlayabiliyorum insanları. Bu hızlı bağışlama refleksi devam etmeni sağladığı için iyi ama hafızana bir oyuk açtığı için kötü. Fotoğraf: gizemcim.wordpress.com * Bir viyola sanatçısısın. Müzik ve yazı arasında bir bağ olduğunu düşünüyor musun? Kitap yazmak ile sahnede olmak arasındaki benzerlikler ya da farklılıklar nelerdir? Yok yok hiç bağlantı kurmayalım. Müzik 11 yaşımdan beri hayatımda. Yazı yepyeni bir alan hayatımda, öyle kalsın. Yeni bir nefes olarak. * En etkilendiğin yazar ve kitap hangisi? O kadar çok var ki Müge. Etgar Kerret ruh eşim ama bence. O da dağınık yazıyor. Anla anlayabilirsen. Bir de pandemide hep Sevgi Soysal geldi aklıma. Onun hapishane hikayeleri ile pandemi hayatımızı zihnimde birleştirdim durdum. Ama sana bir sır vereyim mi? Sevdiğim yazarların zihnimi böyle meşgul etmesini hiç sevmiyorum. Yenilerini okumak istiyorum. Doğu Yücel’e taktım şimdi, biraz O’nu tanıyacağım mesela. SanatAtak ‘ta onunla röportaj yaparken beni biraz fazla eleştirdi, derinlemesine anlamaya karar verdim ben de kimmiş. * Sanatçı kimliğinin yanına şimdi bir de yazar kimliği eklendi. Geçmişten bir yazar, bir roman karakteri ve bir sanatçı ile bir gün geçirecek olsan bunlar kim olurdu ve hangi konular hakkında konuşmak isterdin? Ben hep aşk konuşmak isterdim onlarla. Bence sadece aşkı sansürlü konuşuyoruz çünkü. * Kitap yazacaklara, hikayesi olup anlatmak isteyenlere önerilerin nelerdir? Korkmadan yazsınlar. * Bazı sözlerin insan hayatında çok etkisi olduğunu düşünürüm. Senin bu tarz hayatında “motto” olarak benimsediğin, sürekli aklının bir köşesinde duran bir sözün var mı? Kıymet verdiğim bir insanın sözü hep kulağımda yankılanıyor kendi kendime kaldığımda. “İstemiyor musun, o zaman boşver, istiyorsan da yap gitsin.” Ve klasik röportajların dışına çıkıyoruz:) Günsu: Şimdi de sana bir soru sormak istiyorum mesela Müge. Senin yazmak istediğin kitap neyle ilgili? Biraz çıtlatır mısın? Müge: Beni yakından tanıyanlar bilir, çok göstermem ama görünenin ötesinde zor bir hayatım oldu. Önce dedemi kaybettim, onun kaybıyla birlikte hayal kurmayı bıraktım ve sonra babamı kaybettim onun kaybıyla birlikte de kalbime dokunamadan yaşamayı, duvarlar örmeyi, ailenin büyüğü olarak kendimden büyük sorumluluklar almayı ve çok çalışarak hayatta kalabileceğimi benimsedim. İlerleyen zamanlarda bu kayıplar ve hayat şartları beni kendi için yaşamayan, duygularına dokunamayan sadece iş düşünen, çalışmaya odaklı bir insana dönüştürdü. Erken yaşta hayata tutunmaya çalıştım. Kendimi unuttuğum bir 16 senem var. O senelerden toparladıklarım, yazdıklarım, anılarım… Sanırım ilk defa bu sene hayattan nefes alabildiğimi hissettim. Kendime ilk defa bu sene yaşamak için izin verdim. Kontrol etmeyi bıraktığım ve o duvarları yıktığım bir sene oldu. Mutlaka bir yerlerde benimle aynı şeyleri yaşayan insanlar vardır onlara ne yapmamaları gerektiğine dair yol göstereceğini düşündüğüm şeyleri anlattığım yazıların yer aldığı bir kitap. Çok uzun bir zamandır yazıyorum ve hala bitiremedim. İnsan sürekli öğreniyor; her an, her dakika, her gün, her ay ve her sene. Sanırım daha almam gereken dersi alamadım, bir şeyler tamamlanmadı gibi geliyor ve bitmiyor. Belki de bitmemesi gerekiyor kitabın öylece çıkması gerekiyor, bilmiyorum. Belki ilk kitabı öylece bırakmalı, zamana bırakıp devam etmeli… Röportaj: Müge Keçeci @mugztheblogger 2007 senesinde Ayazağa Işık Lisesi ve ardından 2011 senesinde İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü mezunu olan Mugz yarışmaya, yazmayı çok sevme kontenjanından katılıyor. MugzTheBlogger; hayat, aşk, kariyer ve daha birçok konuda yazıları ile sizinle buluşuyor. Yazıyı Paylaş Önceki YazıK.S. - 2020 - KORONA SONRASI 2020'LER! Yeni Yazı Hazırlanıyor... 20 Haziran 2020