ANA SAYFA2018Ekim25MERHABA YÜZÜMDEKİ İLK ALIN ÇİZGİSİ! Düşünce Defteri MERHABA YÜZÜMDEKİ İLK ALIN ÇİZGİSİ! Geçtiğimiz sabah aynada gördüğüm bir alın çizgisi beni hangi düşünceden, nerelere götürdü… Sabah sabah aklına neden gelir insanın böyle şeyler? İşe oturduğum andan itibaren üzerine düşündüm, notlar aldım. Peki, ne oldu ve ben neler düşündüm. Buyrun… Her sabah olduğu gibi dün sabah yüzümü yıkadıktan sonra havlu ile yüzümü kuruladım. Havluyu yüzümden çektikten sonra gözlerimi yukarı kaldırdım ve tam o anda alnımda bir çizginin yer ettiğini farketmem bir oldu. Bununla birlikte artık bazı çizgilerin de yer etmeye başlayacağı gerçeği tokat gibi vurdu yüzüme, sabahın köründe. Huzursuz oldum, herkes gibi. Moralim bozuldu önce. Öğrendiğimiz bir tepki mi bu? Yani büyük büyük annem de, bu çizgiyi ilk gördüğü gün kendini böyle hissetmiş miydi? İlk sorum şu: “Neden korkuyoruz biz bu çizgileri farketmekten?Neden içimiz bir tuhaf oluyor, neden huzursuzlanıyoruz?“ Sonra birden yer ettiği bölgeye takıldım. Göz çevresi değil, bir kızgınlık ifadesi ile oluşan bir çizgi değil. Çünkü çizgi dik değil, enine uzayan bir çizgi. Sabah sabah çizginin yer etme sebebi olabilecek tüm ifadeleri aynada denedim. Beni bilen bilir, takıldım mı takılırım. Sorunun kaynağını bulana kadar peşini bırakmam. Güldüğüm zaman mesela gözlerimin yanındaki çizgiler biraz daha fazla gözüktü gözüme. Birden şaşkınlık ifadesi ile çizginin oluştuğunu gördüm. Yani ben şaşırdığım zaman bu çizgi alnımda beliriyordu. Peki, insan sadece şaşırınca mı bu ifadeyi takınırdı? Hayır. Sorunun cevabı hayır. Yani onaylamadığımız bir şey için de aynı çizgi beliriyordu. Yani aslında hayır derken de bu çizgi oluşabiliyordu. Yani hayat beni ya çok şaşırtmıştı, çevremdekiler ve yaşadıklarım ya da ben çok hayır demiştim. Ama bu yaşıma kadar çok hayır demem gerekir onun için. Ben de böyle bir insan değilim. Konuyu dağıtmayayım. Sonra düşündüm, kurtulabilirdim aslında bundan. İşte sorun da burada: “Neden aklımıza gelen ilk çözüm o çizgiden kurtulmak? Neden bunu öğreniyoruz? Neden sevinmiyoruz biraz daha büyüdük, biraz daha öğrendik diye? Neden kendimizle barışamıyoruz? Neden büyüdüğümüzü belli eden her şeyden kaçmak istiyoruz? Neden hep istemediğimiz şey yokmuş ya da bir daha olmayacakmış gibi yaşamak istiyoruz?” Aslında hemen kurtulabilirim! Çözümü oldukça basit; yüzüne iğnelerle, pardon küçük dokunuşlarla o çizgilerin hepsine elveda diyebiliyorsun. Tam da bunları düşünürken geçtiğimiz gün kızlarla otururken açılan konu aklıma geldi. Bir ara konu estetik müdahalelere uğramıştı fakat çok dallanıp budaklanmamıştı. Selin’in bir ara; “ben kaşımın ortası için düşünüyorum” dediği aklıma geldi. “Neden yapıyorduk ki bunu? Neden ihtiyaç duyuyorduk bu tür müdahalelere? Yaşlanmaktan neden bu kadar korkuyoruz?” Kabul edelim kesinlikle sadece kendimiz için değil, aynada baktığımız kişiyi sevmek için değil! Amacımız yaşlı olmadığımızı herkese kanıtlamak. Yaşımıza rağmen diğerlerinden daha mükemmel olduğunu kanıtlamak olmalı. Hele evlenmemişsek bu çok daha önemli. Kesinlikle çok ama çok bakımlı olmalısın. Bakımlı olmalı derken; mutlaka yüzündeki o pürüzleri gidermeli, acilen bir spor salonuna kaydolmalı, mutlaka trend beslenmelisin. Avokado yemiyor musun? Nasıl yani granola da mı? Ama mutlaka yulaf yiyorsundur… Yani raw food akımı? O da mı yok? Yok! Yok! Yok! Ben de bunlar yok. Dolayısıyla bu konular hakkında konuşabileceğim bir içeriğim de yok. Ama yoksa var olamıyorsun. Son zamanlarda çevremdeki masalardan en sık kulak misafiri olduğum konular bunlar çünkü. Rahatsız olduğumuz yerler, en iyisini, en doğrusunu ben yapıyorum içerikli konuşmalar, yeni spor trendleri… Biz ne zaman bu hale geldik? Hem o kadar spor yapıyoruz, doğalız filan, hem de sürekli çizgileri kapama derdindeyiz. Neden? O senin yüzünün karakteristiği diyemiyorsun. Yok ben diyorum ama uzaylıymışım gibi bakıyorlar. Çünkü genç olmanın bunları konuşmak olduğu gibi bir kanı oluşmuş. Son zamanlarda kendimi uzun süre mağarada yaşayıp hayata çıkmış Kimmy Schmidt gibi hissediyorum. Sanki birkaç senedir bir mağaranın içindeydim ve konuşmalar bu hale gelmiş ve ben herşeyi kaçırmış gibiyim. Hele ki evlenmemişsen eğer yaşlanmanın ve sade bir hayat yaşamanın daha çok korkulması gereken bir şey olduğu öğreniyoruz çevremizden aldığımız tepkilere göre.“Peki, neden?” Gerçekten güzellik trendlerini gerçekten kendimiz için mi takip ediyoruz? Gerçekten o sağlıklı yaşam temalı hayatı öyle hissettiğimiz için mi yaşıyoruz? Gerçekten herkes mi seviyor bu kadar yogayı, pilatesi? Artık yürüyüş seven kalmadı mı? Çok mu yavan artık yürümek? Çok mu “banel?” Mesela neden basketbol oynanmıyor? Ya da voleybol? Milli bir pilates takımı kursak başvuru rekoru kıracağımızı düşünüyorum. Yani motivasyonumuz kendimiz için değil de hep kendimizi başkalarına beğendirmek için yaşıyor gibiyiz. Hep o “cool kadın” olabilmek için sanki. Mesela geçtiğimiz gece katıldığım bir etkinlikte, yüzünde oldukça müdahale olan bir kadın vardı. Ve sürekli insanların ona bakıp bakmadığını kontrol ediyordu, özellikle hemcinslerinin. Şimdi ben bu durumu kesinlikle kendini mutlu etmek için gerçekleştirdiğini nasıl düşünebilirim? Eğer kendim için yapmış olsam, kimsenin ne dediği ya da nasıl baktığı çok ilgimi çekmez, insanları kontrol etmem. Bir çizgimiz mi var? Çok ayıp! Kesinlikle hemen kurtulmalısınız! Ama neden? Yani bunu neden çevremizdeki insanlar öğütlüyor ya da niye birileri bize “yüzüne müdahale düşünmez misin?” diye soruyor. Peki, sordu “hayır düşünmem” dendiğinde neden tuhaf bakılıyor? Neden bunun benim seçimim olduğu kabul edilmiyor? Gerçekten yahu ben nasıl pilates yapmam? İnsanlar için yapmıyorsak, neden bu konularda sürekli öneri ablukasına alınıyoruz? Ve tüm bunların sonunda inandıkların ve sevdiklerinle, toplumun senden şiddetle bekledikleri arasında kalıyorsun. Sabah bu düşüncelerle işe koyuldum. Aklımda hep bu sorularla günü geçirdim. Sorguladım pek çok şeyi. Anlamlandıramadım, sorguladım. Yüzümde farkettiğim bir alın çizgisi beni nerelere getirdi? Çünkü aslında bu sorunların ve soruların hepsi birbiriyle bağlantılı. Çünkü nedense gerçekten doğal olan hep utandırıcı. Doğallıkta bile bir müdahale var. Sporda terlemeyen insanlar var. Ben spor yaptığımda, dans ettiğimde su içinde kalıyorum. Şimdi ben yanlış mı spor yapıyorum? Spor salonunun, o dans pistindeki kendini kaybeden ‘kadın’ı mıyım? Kendimi incelersem; mesela burnumda eğrilik var, cildimde sivilce izleri, dudaklarım çok ince, alnımda ve göz etrafımda çizgiler var. Daha fazlasını bulmam için bir yarım saat daha kendimi incelemem yeterli. Sonra mesela göz kapaklarımın da gerginleşmesi gerekiyor çünkü 20 yaşımdaki gibi değil, kalem çekerken anlıyorum öyle olmadığını. Tüm bunları yaptırsam bu defa da estetik güzeli demeyecekler mi? Ama böyle de kendine bakmıyor diyorlardır büyük ihtimalle. Aslında; “ne yöntemler var, bir bilse…” diyorlardır. “Bu kadar düşündüğüne değmez” diyorlardır. “5 dakika” diyorlardır. Peki, ben neyi dinlemeliyim? Çünkü tamam yaptırayım desem; “ben doğallıktan yanayım” argümanları geliyor. “Yok karşıyım” desem bu defa da yani belli bir yaştan sonra gerek duyuluyor deniyor. Şimdi biz tam olarak nerede duruyoruz? Bir çizgi bizi neden bu kadar tedirgin eder hale geldi? Neden hayatımızın dönüm noktası oldu? Biz bu noktalara nasıl geldik anlam veremiyorum. Herkesin ifadesi birbirine o kadar benzedi ki, yüz hatları herkesin o kadar benzer ki… Tek tip ifade oluştu gibi geliyor. Dudak büyüklükleri, kaşlar, yanaklar, burunlar… Aslında hatlarımız bizi şahsına münhasır yapan diye düşünürüm. Tek bir insan modeline dönüyor gibiyiz. Ve buna kaçımız direnebileceğiz? Bir de işin kozmetik boyutu var. Utanıyorum krem kullanmıyorum demeye. Benim krem anlayışım; çok soğuklarda “ellerim çatlamasın önlemidir” dedim bir kez, ağzımın payını aldım oturdum. “Nasıl kullanmam ben o kremleri?” Gecesi var, göz altı var, göz üstü var, sabahı var, var da var… Hangisini sürmeli? Nereden başlamalı? Gerçekten sürünce yaşlılık gecikecek mi? Biz kendimiz gibi olmayan için maalesef, “o da öyle” ya da “onun seçimi” diyemiyoruz. Önce anlamlandırmaya çalışıp, sonra “bu da bir değişik” etiketi yapıştırıyor, sonra birden “yanlış yaptığı kanısına varıyor” ve “mutlaka ona doğrusunu öğretmeliyim”i ilke ediniyoruz kendimize. Kesinlikle onun doğru olabileceğini ya da kendince sebepleri olabileceğini kabul etmiyoruz. Mesela çok güzel yaşlanan kadınlar var. Çizgileriyle, yaşının getirdikleri ile. Çünkü bence her yaş kendine göre çok güzel, çok değerli. Yaşamayı sevdikten sonra insan 20’de kalmak ister mi? Mesela bu yaşları görünce de bu yaşta kalmak istiyorum. Bir on sene öncesinde değil. Yaşım ilerledikçe kendimi daha çok seviyorum. Her yaş aldığımda kendimi ilk aldığımda hiç rahat olmayan ama daha sonra keyifle içinde rahat ettiğim bir elbisenin ya da bir pantolonun içindeymişim gibi hissediyorum. Ve bizim bekarlığımızın sebebi bir alın çizgisi… Ve ben bu konuda erkeklerin fikrini gerçekten çok merak ediyorum. Erkekler gerçekten alnımızda oluşan o çizgiye takıldıkları için mi bizi tercih etmiyorlar? Ya da dudaklarımız çok ince olduğu için mi? Ya da pilates ya da yoga yapmadığımız için mi? Mesela tüm bunları yapan kadın gerçekten kendine bakan kadın mıdır? Yani bu bir kriter midir? Özetle… P.S: 30 yaşındaysan ve bekarsan hayatı anlamak bazen her zamankinden çok daha zor. 30 yaşında ve bekarsan kesinlikle 30 göstermemek zorundasın gibi yazılı olmayan bir kural var. Yazı Fotoğraf: Pexels.com – Bruce Mars @mugztheblogger 2007 senesinde Ayazağa Işık Lisesi ve ardından 2011 senesinde İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü mezunu olan Mugz yarışmaya, yazmayı çok sevme kontenjanından katılıyor. MugzTheBlogger; hayat, aşk, kariyer ve daha birçok konuda yazıları ile sizinle buluşuyor. Yazıyı Paylaş Önceki YazıTITANIC 2 GELİYOR! Sonraki YazıTAKI KULLANIMININ PÜF NOKTALARI! 25 Ekim 2018