ANA SAYFA2017Aralık19BAK BAKALIM SENDEN İYİSİ VAR MI? Televizyon & Sinema BAK BAKALIM SENDEN İYİSİ VAR MI? Siyah Beyaz Aşk dizisi ile ilgili yazıya başlamadan önce beni en etkileyen sahnelerden birinin replikleri ile başlayacağım fakat önce şunu da belirtmek isterim; ne Aslı ne de Ferhat güzellemesi yapmak gibi bir kastım yok. Ve özellikle Ferhat karakterinin hiçbir şekilde onaylamadığım bir hayat tarzı olduğunun da altını çiziyorum. Uzun zamandır aklımda dizi ile ilgili bir şeyler karalamak. Bazı diziler vardır çok etkiler beni. Çünkü bazı dizilerde kendimden birini bulurum ve aslında kendimi izler gibi izlerim. Bir dizi der geçersin ama birçok şey farkettirir sana, seninle ve hayatınla ilgili. Yanlışların ve hatalarınla ilgili. Ve birçok kez umut verir geleceğe dair. Ve gelelim Siyah Beyaz Aşk dizisindeki o ben etkileyen repliğe… Ferhat: “Rahatladın mı şimdi? Ben kötüyüm. Sen hatta herkes çok iyi, biliyor musun? İyi olmak kolay doktor, hem de çok kolay. Seni kullanmalarına izin ver, tepene çıkmalarına izin ver, elinden ekmeğini içinden umudunu söküp alsınlar herşeyi sineye çek bak bakalım senden iyisi var mı? Sen iyi misin doktor? Çok mu iyisin? Beni bıçaklarken ne kadar iyiydin? Hastaneden neşteri çalarken ne kadar iyiydin? Çok mu iyiydin? Düşünsene tek bir neşter, hastanede kalan son neşter ve o anda hastaneye giren 5 yaşındaki bir çocuk ameliyat olmak zorunda. Tek bir neşter var. Orada çocuk, burada ağabeyin. Çalmaz mıydın? Çocuk yaşasın, ağabeyim ölse mi derdin? Seçim yapmak zorunda kalmayışın seni iyi yapmaya yetiyor mu doktor? Ama seçim yapmak zorunda kalmak beni kötü yapmaya yetiyor.” Aslı: “Aradaki farkı anlamayacaksın değil mi? İnsan hayatta kendi tercihleriyle yaşar.” Ferhat: “Ben de tam bundan bahsediyorum işte. Ben tercihimi yaptım, seçimimi yaptım. Sen de yapabilirdin. Beni orada ölüme terk edebilirdin, kurtarmayabilirsin. Kabusun biterdi. Niye yapmadın? Niye beni sırtında taşıdın ameliyat ettin? Niye doktor? Pardon, sen çok iyi birisin. Orada beni bırakıp gitseydin ve ben de ölseydim, yıllar sonra bile vicdanın seni rahatsız edecekti. Beni kurtarmak için yapmadın, vicdanını rahatlatmak için yaptın. O iyilik dediğin şeyin altındaki bencilliği gördün mü doktor?” Ve şu şarkı çalar; Cem Adrian & Şebnem Ferah – İnce Buz Üstünde Yürüyorum Bu sahne, dizi yayınlanmaya başladığı tarihten itibaren beni en çok etkileyen sahnelerden biri oldu. Hele sahne bitiminde inceden başlayan, daha sonra içimde yankılanan Cem Adrian ve Şebnem Ferah şarkısı “İnce Buz Üstüne Yürüyorum”. Şarkının sözleri sahneyle iyice pekişti. hala içimde bir şey, sanki umuda benziyor, bana unutma diyor susuyorum, susuyorum. orda uzakta bir yerde, artık zayıflayan bir ses bana vazgeçme diyor. duyuyorum, duyuyorum… bir rüya içinde, ağır ve sessizce, ince buz üstünde yürüyorum. önümde duvarlar, gözlerimde bağlar, alevler içinden geçiyorum. hayat… daha kaç kere vurup, kaç kere kıracak, kaç kere yıkıp, kaç kere savuracak? kalbim, kalbim… daha kaç kere çarpıp, kaç kere duracak? kaç kere inanıp, kaç kere unutucak? hayat, hayat… daha kaç kere vurup, kaç kere kıracak, kaç kere yıkıp, kaç kere savuracak? kalbim, kalbim… daha kaç kere çarpıp, kaç kere duracak, kaç kere inanıp, kaç kere unutucak? bir rüya içinde, ağır ve sessizce, ince buz üstünde yürüyorum. önümde duvarlar, gözlerimde bağlar, alevler içinden geçiyorum. hayat… daha kaç kere vurup, kaç kere kıracak, kaç kere yıkıp, kaç kere savuracak? kalbim, kalbim… daha kaç kere çarpıp, kaç kere duracak, kaç kere inanıp, kaç kere unutucak? hayat, hayat… daha kaç kere vurup, kaç kere kıracak, kaç kere yıkıp, kaç kere savuracak? kalbim, kalbim, kalbim… daha kaç kere çarpıp, kaç kere duracak, kaç kere inanıp, kaç kere unutucak? Her diziyi izlediğimde kendimi Aslı’ya çok yakın hissediyordum, daha da yakın hissettim Ferhat’la olan bu diyaloğu ile. Aslı da, her ne kadar asi de olsa, her ne kadar dirense de güçlü durmaya çalışıyor hayatta eksiklerine rağmen. Hayalperestim ben ve belki de biraz saf çünkü her defasında insanlara inanıyor ve her defasında yine kazık yiyor üzülüyorum. Ve o kazık yediğim insanlara yine inanıyor, belki değişmişlerdir, belki kötü değillerdir diye yine inanıyor, yine kazık yiyorum. Bir türlü akıllanamıyorum. Sanki Ferhat içimdeki o yoğun beyaza sesleniyordu. Birçok zaman sanki dünyada hiç kötülük yokmuş gibi hareket ediyor Aslı’da ben gibi. İnsanların iyi olduklarına, insanların ona hiç yanlış yapmayacağına, her defasında yeniden güveniyor ve onları savunuyor. Ve her defasında güvendikten sonra da yediği kazıktan sonra akıllanmayışımı hatırlatıyor Aslı bana. Çünkü bazıları ne yaparsa yapsın bazı zaaflara sahip, çok güvenmek, çok inanmak, çok sevmek, çok nefret etmek, çok şüphelenmek gibi. Bunun aslında kız ve erkek olmakla da alakalı olduğunu da düşünmüyorum. Bazı erkekler çok zayıf olabiliyorken, bazı kadınlar çok güçlü, bazı erkekler çok güçlü olabiliyorken, bazı kadınlar çok zayıf. Ve her ne yaparsak yapalım o bazı yanımız her ne yaşarsak yaşayalım gelişmiyor. Ve ben artık sanırım bunun için savaşmayı bıraktım. Kendimi olduğum gibi kabul etmeyi öğrendim, artık bunun için savaşmıyorum. Ferhat: “Demek ki neymiş? Kimse dışarıdan göründüğü gibi değilmiş, değil mi? İnsanlara dışarıdan değil, içeriden bakmayı öğretiyor işte hayat. Bu da sana ders iki.” Aslı: “Pardon, bir dakika ders biri unuttum, ne o?” Ferhat yarasını gösterir ve ekler; “Dünkü eserin. Çabuk unutuyorsun, unutma.” Unutuyoruz işte bazı şeyleri, yaşadığımız kötü şeyleri siliyoruz, sildiğimizi zannediyoruz sanki hiç yaşanmamış saymak için. Ama unutmadan, onu kabul ederek yaşamalı insan, iyiyi olduğu kadar, kötülerden çıkardığı dersleri de hiç unutmamalı insan. Onunla yaşamamalı ama unutmamalı.Ama unutuyoruz… Çünkü insan hep güveniyor ama sadece biri gerçekten senin iyiliğin için gerçekleri suratına çarpıyor. Seni kendi yoluna çekmek için değil, uyanman için daha fazla üzülmemen için. Seni sevdiği için. Ferhat Aslı’yı ve Aslı Ferhat’ı çok seviyor. O yüzden birbirlerine bu kadar sert konuşabiliyorlar. En çok birbirlerini üzüyorlar çünkü birbirlerinin üzüldüğünü görmemek için. Belki de insanın ruh eşi, ruh ikizi de böyledir. Birbirlerine ne yaparlarsa yapsınlar yine bırakamıyorlar birbirlerini. Belki de ruh eşi dediğimiz şey tıpkı o efsanedeki gibidir. Diğer yarındır bir türlü çözemediğin soruların cevabı olan, seni tamamlayandır. O yüzden çokta konuşmana, çokta tanımana gerek kalmaz, birbirini bir bakışından çözersin, anlarsın. Çünkü içinde ondan vardır. Eksik yanımızı ararız belki… Belki çok iyiyizdir, biraz kötü lazımdır, belki çok yalancıyızdır ve doğru lazımdır. Belki de onu bulana dek, o bunları söyleyene dek bu denli acı çekmiyor oluşumuzun nedeni budur. Belki o eksik olan şeyi anlamlandıramıyoruzdur. Belki biliyoruz ama o gücü bulamıyoruz kendimizde. Aslı, Ferhat hayatına girene dek hiç böyle düşünmemişti, hayata hiç bu yönden bakmamıştı belki de. Belki dünyada gerçekten kimsenin kötü olduğuna inanmamıştı. Belki onları görmezden gelerek, onların kaybolduğunu düşünmüştü, belki hiç aymamıştı olanlara… Onun da vardı acıları ama görmezden gelmişti belki de. Ve her defasında yine aynı şekilde üzülmüştü. Bilmiyorum bu bölüm gerçekten beni en çok etkileyen bölümlerden biri oldu. Sanki Ferhat öyle baktıkça bana söylüyordu bunları. Tuhaf bir şekilde çok sevmiştim diziyi fragmanlarından itibaren. Çünkü dizi müzikleri benim için çok önemlidir. Fragmanda o müzikle birlikte Ferhat ve Aslı’nın dansı çok etkilemişti beni. Bu dizinin ben olay akışından çok daha düşündüren bir yanı olduğunu düşünüyorum. Ferhat gibi, Aslı gibi, Namık gibi, Yeter gibi, Gülsüm, Cüneyt ve her karakter gibi milyonlarca insan var dışarıda belki daha farklılarını yaşayan. Gülsüm’ün o çok inandığı Cüneyt’e yüz dönüşü yabancı mı? Ya da Yeter’in Namık’a olan tükenmeyen inancı? Ya da Abidin’in o kötülüğün içindeki pırlanta gibi kalbi, ailesinin o güçlülüğünün yanında kendi iyi niyetinin, saflığının, zayıfığının farkında olması? Aslında dizide biraz inanmak, biraz güvenmek, biraz iyi ve biraz da kötü sorgulanıyor ve sanırım ben bu tür dizileri seviyorum. Acı ya da ağlamaklı olduğu için değil, çok gerçekçi geliyor dizi bana. Aslı kendine tertemiz bir hayat kurmuş, idealleri olmuş, kariyeri peşinde koşmuş, 30’lu yaşlarına kadar kötülük yapmadığı gibi çevresindeki kötülüklere de hep gözünü kapatmış. Kötülüğün üzerine her defasında iyilikle gitmiş. Kötülüğün de olabileceği bir dünyayı kabul etmemiş, yokmuş gibi davranmış. Sanki hayatta hiç kötü bir şey yaşanmıyorcasına, yaşamadığını zannedercesine. Yani bembeyazmış Aslı, tertemiz, saf… Burada birbirlerini anlatıyorlar aslında… Ferhat, yaşadıklarına rağmen içine kapanmış, her yaşadığı kötülükle biraz daha susmuş. Kendinden başka kimseye güvenmemiş. Kendi doğrularından öte kimsenin doğrularını koymamış. O sert ve soğuk tavrı aslında kırılganlığındanmış ama dünyada hiç ama hiç iyi bir şey olmayacağını, olamayacağını ve olmadığına inanmış, inandırmış kendini. yani “yüreğini susturan adamın etinden et koparsalar kaşı bile oynamaz“daki kaşı bile oynamayan adam. Siyahmış Ferhat, simsiyahmış, kapkara… Ve siyah ve beyazın yolları bir noktada kesişmiş; Kader! Aslı: “Kader yeter ki kararını vermiş olsun. Hayat sizi selde bir kum tanesi gibi sürükler. Sen tesadüf sanırsın, hayatın zamanı durur, aşkın zamanı başlar. Her aşkın da kendi kaderi vardır; kimi doğar, büyür ölür, kimi sevdaya dönüşür.” Bu noktada dizi ilerledikçe aslında bu olayın kaderden öte çevremizde yaşanan bazı olayların kurbanı olduğumuzu ama ne yaparsak yapalım olacakların önüne, yaşayacaklarımızın önüne geçemeyeceğimizi ve bizi nereye sürükleyen her kim varsa aslında onların “herşeyin bir nedeni” olduğuna yani hayatımızdaki herkesin bir amacı olduğunu, yaşadığımız her şeyin bir anlamı olduğunu ve bizi bir yere getirdiğini görüyoruz. Arkadaşı hasta olduğu için, hekim olarak arkadaşının yerine ambulansa binen Aslı aslında ilk bölüm itibariyle güvendiği insandan bir kazık yediğini görüyoruz. Yetmiyor, sevdiğim adam dediği adamın aslında evli olduğuna tanık olmasını izliyoruz. Diziyi belki de bu kadar çok sevmemin nedeni kendimi Aslı’ya çok yakın hissetmem. Yani Aslı gibi ben de aslında insanlara çok güveniyorum ve zamanla aslında bu kadar güvenmemem gerektiğini anlıyorum. Kimse Kimseye Üstün Gelmeyecek! Hastane çıkışı Aslı bir dilenci görür… Çocuk: “Mendil alır mısınız?” Aslı: “Alırım tabii delikanlı, almaz mıyım? Ama bu parayı kendin için harcayacaksın söz mü?” Çocuk: “Söz!” Aslı: “Tamam aslanparçası, hadi hayırlı işler.” Ferhat: “O parayı yedirmezler ona.” Aslı: “En azından eve döndüğünde kızmayacaklar çocuğa eli boş döndü diye, şiddet görmeyecek.” Ferhat: “Çok biliyorsun doktor.” Aslı: “Çok bilmiyorum, bildiğim tek bir şey var o da umut edince hayat daha katlanılır oluyor. Denesene pişman olmazsın.” Ferhat: “Asıl umut öldürür, yorar. Hele de boş umut. Tıp fakültesinde öğretmiyorlar değil mi?” İki karakter de iki tarafın en ucu. Ve sanıyorum ki, iki tarafta birbirine üstün gelmeyecek, ikisi birbirinin eksiklerini kapatacak. Ve sanıyorum Namık’ın kıyılan nikahlarında söylediği gibi; “canlarına can katacaklar“. Siyah Beyaz Aşk dizisi oyuncuları, Siyah Beyaz Aşk dizisi konusu ve Aslı ve Ferhat’ın neden evlendiğini öğrenmek için Kanal D web sitesini ziyaret edebilirsiniz. @mugztheblogger 2007 senesinde Ayazağa Işık Lisesi ve ardından 2011 senesinde İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü mezunu olan Mugz yarışmaya, yazmayı çok sevme kontenjanından katılıyor. MugzTheBlogger; hayat, aşk, kariyer ve daha birçok konuda yazıları ile sizinle buluşuyor. Yazıyı Paylaş Önceki YazıTÜRKİYE'DE BİR İLK: ROBOTLA ALIŞVERİŞ! Sonraki YazıMEGHAN MARKLE KİMDİR? 19 Aralık 2017