ANA SAYFA2015Aralık22ÇAĞAN IRMAK BİZİM EVİN HAYALETİ! Düşünce Defteri ÇAĞAN IRMAK BİZİM EVİN HAYALETİ! Yoksa bu filmlerin hayatımızla bu kadar paralel olması mümkün değil! Her filmden sonra yazdırıyor bana Çağan. Aramızda isminle hitap edecek kadar bir samimiyet olduğuna inanıyorum, çünkü sanki zaman zaman bizim evi ziyaret ediyor, hepimizi dinliyor ve evdeki güncel konulardan bana bir kesit sunuyor ve bir de birşeyler anlatmaya çalışıyorsun gibi geliyor. Biraz evel çıktım Nadide Hayat’tan. Tabii yine ağladım, yine güldüm ve ne tesadüf ki yine karakterler bizdik. Annem vardı, kardeşlerim vardı sanki filmde… Daha önce “Unutursam Fısılda” filminden sonra; “Ben Herşeyi Gören Ama Hiç Görülmeyen Hanife”yi yazdım. Yazıyı okumak için buraya tıklayabilirsiniz. Daha dün gibi aklımda “Unutursam Fısılda”nın sonlarına doğru kız kardeşim Melike ile birlikte yan yan birbirimize bakıp ne yaptığımızı kontrol edişimiz. Ağlıyorduk ikimizde sanki hiç etkilenmemiş gibi gözükmeye çalışıyorduk. Ama yapamadık, filmin sonunda sarıldık birbirimize sımsıkı. Çünkü bizdik onlar, o iki kız kardeş bizdik. Ben Hanife, o ise Ayperi… Bir film yorumcusu değilim, bu sektörle aramda hiçbir bağ yok ama şimdilik. Eğer Çağan izin verirse o da olacak. Benim hikayelerimi anlatmazsa olacak öyle bir şansım. Ama benim hayatımın hikayesini çalıyor, benim anlatmak istediğim ne varsa anlatıyor. Bana da söz hakkı verse mesela? Ya da peşine düşücem, hikayeni araştırıcam ben de senin hayat hikayenle vurucam=) Yok tehdit filan olarak algılanmasın, şaka şaka… Ama fırsat vermiyor ki, “şunu da yapmayayım, Müge’ye kalsın bu da” demiyor ki. Sanki evimizde gizli bir hayalet olarak geziyor Çağan. Babamı kaybettim, “Babam ve Oğlum” dedin, babamın yokluğunda ondan önce giden dedemi özledim dedem dedim, “Dedemin İnsanları” dedin, tam kızkardeşim diyecektim, “Unutursam Fısılda” dedin, annem dedim “Nadide Hayat” dedin. Buradan da hemen tespitimi paylaşmak istiyorum. Demek ki sıra benim hikayeme geldi. Bundan sonraki film düğün konseptli olacak gibi. Çünkü artık sıra bana ve izdivacıma geldi. Açık açık teklif ediyorum; eğer böyle bir konsept varsa, lütfen beni de al o filmin bir parçası yap, çünkü bu fonksiyondan ben, beni anlatacağın sonucuna vardım. Beni anlatıyorsun işte! Anlattıkların benim hayatım, söylemek istediklerin benim düşüncelerim. Gelelim Nadide Hayat’a… Daha önce de bahsettim, ben film sektörüyle uzaktan yakından izleyici olmak dışında hiçbir ilgisi olan biri değilim. Eleştiremem, öyle bir bilgim de yok, haddimi aşmam. Yok efendim ışık şöyleydi, yok böyle hatalar vardı diyemem. İllaki de vardır, olmalı da. Sanat sonuçta, o hatalarla güzel bence, o detaylardaki hatalarla güzel. Çünkü sanatın doğrusu yanlışı yok bence eğer içinden geleni yapıyorsan. Olamaz ki! Sıra geldi Nadide Hayat’a! Tam annemi düşündüğüm bir dönemdi. Filmin ilk sahnesinde, eşi vefat ettikten sonra Nadide’nin rüyasında gördüğü o sahneye çok güldüm hani “şimdi soralım Nadide şimdi ne yapsın?” bölümüne. Oldukça tanıdıktı. Hemen bizim kızı düşündüm. Biz ve çevresindekiler bugüne kadar bir kez ona ne yapmak istediğini sormadan ona şekil vermeye, onu yönlendirmeye çalıştık. Evet, annem babamdan sonra bizim çocuğumuz gibi oldu, belki onu zaman zaman kısıtladık, sen ne istiyorsun diye sormadık ona. Ama annem tam bir Nadide, tuttuğunu koparır cinsten. Ve onun kadar anaç… Yani anlatamam Nadide işte. Ondaki azim, ondaki hayat enerjisi, Nadide var annemin içinde. Çok safsın derim mesela ben ona hani o teknede kibrit çöpü çekilip mutfakta temizlikten sonra bir keyif kahvesi hazırlarken suratına vurulduğu gibi vururum gerçekleri suratına. Hani o tüm iyi niyetiyle, tüm kötülüğe rağmen üzerine düşeni yapmış olmanın verdiği haklı gururdan sonra kendini ödüllendirirken ben sözlerimle zehir ederim o keyfi ona. Sadistlikten, kötülükten değil, uyansın isterim o masaldan, bıraksın isterim o polyannacılığını, aç gözlerini demek isterim aslında, insanlar seninle oynuyorlar diye haykırırım! Gözleri yaşarır ve aynen Nadide gibi kaçar, bir yerlere tüner. Saatler geçer bir bakmışsın o yerlere düşen kadın gücünü toplar, sanki o değilmiş gibi yıkılan kalkar ayağa, toplar hepimizi, kaldırır ayağa ve hayata karşı durur arkasına bizi alarak, gerektiği yerde gerektiği dersi vererek. Bundan 17 gün önce doğum günüydü bizim kızın. O gün ona uzun uzun baktım ve yine hayran kaldım. Benim idolümdür o. Bende Nadide’nin kızıyım işte. Onun yerine planlar yapmak isteyen, belki ona bir şekil vermek isteyen, onu çekip çevirmek isteyen. Bugün uzun zamandır düşündüğüm şeyin farkına vardım. Yanlış yapıyorum, yanlış yapıyoruz çocuklar olarak, babasını kaybetmiş çocuklar olarak annemize. Biz istiyoruz ki, bir kalıba sokalım topluma uysun. Ki ben hiç öyle geleneksel bir tip değilimdir. Ama babanız gittiyse anlarsınız beni. Evin büyük çocuğuysanız anneniz çocuğunuz gibi oluyor. Yol arkadaşı oluyorsunuz onun, en büyük desteği, güç kaynağı oluyorsunuz birbirinizin. Hele bir de yaşınız yakınsa, onun en büyük desteği, akıl hocası siz oluyorsunuz. Ben onun yoldaşı oldum bu süreçte. Kendimizi toparlama sürecimizde. Bazen öyle zamanlar oluyor ki, onun rolünü nedense üstlenmeye çalışıyorum. Nedenini hala anlayamıyorum ve hala zaman zaman yapıyorum. Onun adına karar vermeye çalışıyorum. Onu bir köşeye koymak istiyorum. Aslında belki de nedenini çok iyi biliyorum. O kadar saf o kadar temiz ve dünyanın o kötülükleriyle o kadar yüzleşmemiş ki, onu korumak istiyorum. Çünkü dünya işte o filmdeki önyargılı yeni nesil gibi. Aşağılıyor, umursamıyor, hele de biraz iyi niyetliysen üzerine basıp tüm külfeti üzerine yıkıp kaçıyor. Ve bununla da önce genç nesil yüzleşiyor. Ben onu korumak istedim. Nadide’nin kızı kadar baskıcı ve kalıpçı değilim, sadece onu biraz fazla zorluyor olabilirim birçok konuda. Ama bizim kız tam bir Nadide… Babam vefat ettikten birkaç sene sonra resim kursuna başladı. Bizim kız caretta caretta değil de, palet, yağlı boya peşine düştü. Ama onun için ne kadar önemli olduğunu bugün anladım. Babam filmdeki gibi zorlayıcı ve yönlendirici bir adamdı, onu çok zorladı. Tıpkı Nadide’de olduğu gibi birçok zaman annem yerine eşi karar verdi. Ve annem hep sustu. Ve bir gün Yusuf kaptana patlayan Nadide gibi patladı bana. “Bırakın!” dedi, “Niye bana güvenmiyorsunuz?” dedi, “siz benden ne istiyorsunuz diye?” içini çeke çeke ağlayarak sesi hafif çatallaşarak sordu. Haklıydı. Ama biz onun hiç kötülüğünü istememiştik ki. Sorun da buydu zaten onun için hep birileri birşey istemişti. Ve o bir genç kızın annesine ettiği sitemi bana ediyordu. Belki de kızımızı biraz fazla kıyasladık. Belki de onların örnek gösterdiği diğer çocuk hikayelerinin intikamını. Biz de onu diğer anneler ile kıyasladık. Nadide gibi hayatını çocuklarına, evine adamış bir kadındı. Yorgun bir kadındı. Babam gittiğinden bu yana çok istedim ve hala istiyorum biri olsun hayatında. Yanında Yusuf kaptan gibi biri. Onun o yükünü üzerinden alacak biri. Ona her gün daha da cesaret verecek, onu anlayacak biri. Onun o kalbine değer verecek biri. Çünkü hayat zaten zor ve o 3 çocuğuyla tüm hayatın zorluklarına karşı dimdik duruyor. Ama artık istiyorum ki Nadide gibi kendi hayatını yaşasın. Saf görünümlü azimli bizim kızda. Gitse caretta carettaların peşinden, tipik bir Nadide, kurtarır onları, peşini bırakmaz canı pahasına da olsa. Yüzleştim yaptığımız yanlışlarla bugün. Onun açısından bizim yaptığımız hataların onu ne kadar incittiğini gördüm. Hele ki o cep telefonu sahneleri, kırılan hevesleri… Her anıyla yakaladın yine beni Çağan, şimdi anladın mı neden bizim evde bir hayalet olduğunu? Bir de yetmezmiş gibi hepimizin düşüncelerini okuyormuş gibi ne hissedersem, neyi sorgularsam beni onunla vurmuyor musun? Ama lütfen! Bana da anlatacak birşey bırakabilir misin? =) Teşekkürler Çağan, Babam gittikten sonraki filmlerinle hepimizin gözünden hayatımızı anlattığın için teşekkürler. Sürç-i lisan ettiysem affola. Çok samimi dilimi de mazur gör lütfen. Gönlümden geçenleri okuyorsun, gözünden hikayeye akıyor, samimiyetim ondan. Çünkü anlattıkların benim hikayelerim. P.S 1: Annenizi alın gidin, ben önce yalnız gittim. İyiki de gitmişim. İlk kez onunla izlemeyi kaldıramayabilirdi gözyaşlarım. Bir de o yan yan bakacaktı izlerken bana “anlıyor musun?” dercesine. Onunla yüzleşmekten korktum belki de… Ama izleyin, izletin. Annenizi anlayın. İlla babanızın gitmesine gerek yok. Çünkü Nadide hepimizin annesinden biraz biraz… P.S 2: Eğer olurda okursan bir tek “Unutursam Fısılda” hakkında yazdığım yazıyı bulabilirsin. Diğer filmlerin hakkında yazdıklarım günlüklerimde. Ama “Babam ve Oğlum” hakkında tek kelime yazık yok orası bende hala açık yara. Sevgiler, Müge… @mugztheblogger 2007 senesinde Ayazağa Işık Lisesi ve ardından 2011 senesinde İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü mezunu olan Mugz yarışmaya, yazmayı çok sevme kontenjanından katılıyor. MugzTheBlogger; hayat, aşk, kariyer ve daha birçok konuda yazıları ile sizinle buluşuyor. Yazıyı Paylaş Önceki YazıMUTLAKA GİTMENİZ GEREKEN 6 KAHVECİ Sonraki YazıYENİ YIL GECESİ NE GİYSEM? İŞTE 146 GÖRÜNÜM ÖNERİSİ! 22 Aralık 2015