ANA SAYFA2013Eylül825 YAŞINDA BİR NO ONE! Düşünce Defteri 25 YAŞINDA BİR NO ONE! Ne olduğunu ya da ne olabileceğini aramak… Geçtiğimiz sene işten ayrıldığımda, daha ayrıldığım ilk gün, yan gelip yatmak, uzanıp güneşlenmek yerine, kukuman kuşu gibi oturup düşünmeye başladım; “Ne yapıyorum ben?”, “Hayattan ne bekliyorum?”, “Hayallerim nedir benim?” gibi onlarca ileriki senelerdeki hedeflerim ve ben hakkında sorguladım durdum. Tabii hiçbirşey oturarak olmuyor. Otururken, bir anda bir aydınlanma yoluyla, ne olacağım konusunda bir fikir edinemedim. Boş duramadığım için soluğu dayımların yanında aldım. Oradan oraya koştururken de anlayamadım. Çünkü, düşünmeye, kendimi dinlemeye hiçbir zaman izin vermedim. Hayattan ne istediğimi, iç sesimin söylemesine hiç izin vermedim! O konuşmasın diye hep kendimi birilerine emanet ettim. Çünkü ben, vur denilip, öldürenlerdenim. Yaptığım şeye bağlılığımda sınırım yok. Başka hiç derdim yokmuş gibi severim, zararı yokmuş gibi kahve içerim, hayatım yokmuş gibi çalışırım, içimde gram sakinlik yokmuş gibi parlarım, vücudumun %100 vicdandan oluşmuşçasına hareket ederim, aklımın sınırları yokmuşçasına düşünürüm… Kısacası; üniversite ve sonrasında hiç boş durmadığım sürekli birşeylerle uğraştığım, kendimi işe kaptırdığım ve seneleri kovaladığım için anlayamadım. Belki de anlamak istemedim, Belki de kendi ayaklarım üzerinde durmaktan, sorumluluk altına girmekten korktum, Belki de kendimi çok küçük gördüm, Belki de kendime dev aynasında baktım, Belki de ben çok salaktım, Belki de çok zeki, Bilemedim… Ama bildiğim tek şey ne yapabildiğim ve ne yapamadığımdı. Bir tek bunlardan emindim. Dayımların yanında bulunduğum süreçte, bir iş görüşmesine çağırıldım. Görüştüğüm iki kişinin de yüzünden ve mimiklerinden çıkardığım; “Bu yaş için çok olgun!” Evet, hayatı oldukça ciddiye alan olgun bir yapım her daim varoldu. Bu haminne hayat tarzı ve kafasıyla olur da zaten… İş görüşmelerim sürecinde, ortada fol ve yumurta ikilisi bile daha yokken, onlarca proje hayal ettim… İş zaman aşımına uğradı, olmadı… Onlara da, bana da uymadı. Sonra kendime yine aynı soruyu sordum; “Ben ne yapacağım?” diye… Öncelikle bir süre çalışmak istemiyordum, kendimi daha da geliştirmek istiyordum. Çünkü her nedense kendimi eksik ve sorumluluk alacak yeterlilikte hissetmiyordum. Sanırım tek beklediğim, bir okulda içime tüm deneyim ve bilgilerin depolanmasıydı! (İnş cnm ya… dediğinizi duyar gibiyim…) “Aslında hep sorumluluk almıştım ben…” diye geçirirken içimden, bir anda bir şimşek çaktı! Ben hayatımın, hiçbir döneminde sorumluluk almamıştım. Ne zaman almıştım ki? Hiçbir zaman! Hep yanımda destek birileri olmuştu. Bu yüzden ben hiçbir zaman kendi ayaklarım üzerinde duramamıştım. Ne zaman düşsem hep birileri kaldırmıştı. Hep birileri beni düzeltmişti, peşimi toplamış, arkamdan kontrol etmişti. O yüzden ben hiçbir zaman ciddi anlamda sorumluluk almamıştım. Hiçbir zaman! Sorumluluk almadığım gibi, başarılı olduğum şeylerin hep abartıldığını düşündüm. Yani ben, onca sene boyunca hem kendimi ezdim, hem ezdirdim, hem küçük gördüm, hem gördürdüm… Yani kendimle böbürlenme-memi, zayıflık, eziklik, korkaklık olarak görmelerini sağladım. İşte bunlar hep, kendimin farkında olmadığımdan… Şimdi şimdi ben sorumlu oldukça, kendi kendime hareket ettikçe anlıyorum ne yapabileceğimi ve ne yapmam gerektiğini… 25 yaşında kendimi, yeteneklerimi, kapasitemi, karakterimi, kişiliğimi; kısacası kendimi yeniden tanıyorum. Sorumluluk aldıkça, birileri ya da birşeylerden sorumlu oldukça anlıyorum. Buradan okur ya da okumaz, annelere, arkadaşlara ve birbirimizin etrafında yakın ya da uzak kişilere sesleniyorum: “Ne olur, düşeni yere çakılana kadar tutmayın. Hatta ölmeyecekse, bırakın yaralansın! Tuttuğunuzda da, ‘Niye düştün?’ diye sormayın. Tutun ve deyin ki; ‘Öğreneceksin, düşerken zarar görmemeyi de… Öğreneceksin düşerken tutunacak bir dal bulmayı da…’ Çünkü birilerinin düşmesini engellemekle iyilik yapmıyoruz. Hem de hiç! Ve, bizler bunun hiç farkında değiliz. Sonra birbirimize bağımlı bir koloni haline geliyor, tek başımıza hareket edemez hale geliyoruz, kendimiz olamıyoruz. Bebekler gibi düşünün, hayatı düşe kalka öğreneceğiz, elbet bugün, elbet yarın ama kendimiz öğreneceğiz deneye yanıla tanıyacağız kendimizi… Gelelim kendimle ilgili tespitlere… P.S 1: Yani, konsept olarak hayattan zevk almak bana ters… P.S 2: Yani, 100 kişiye sorup aynı cevabı almak benim işim… O zaman hepberaber… Kafayı yorarım, sonuna değil sonundan sonrasına da bakarım, ben adam olmam! . @mugztheblogger 2007 senesinde Ayazağa Işık Lisesi ve ardından 2011 senesinde İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü mezunu olan Mugz yarışmaya, yazmayı çok sevme kontenjanından katılıyor. MugzTheBlogger; hayat, aşk, kariyer ve daha birçok konuda yazıları ile sizinle buluşuyor. Yazıyı Paylaş Önceki YazıBU YAZI BİR REKLAM DEĞİLDİR:) Sonraki YazıÇOKTA TIN! 8 Eylül 2013