ANA SAYFA2012Şubat2120'lerimde bunları yaşayacağımı kimse söylememişti! Aşk-Evlilik 20'lerimde bunları yaşayacağımı kimse söylememişti! Hayat belirli onluklardan oluşur. 10’lar, 20’ler, 30’lar, 40’lar, 50’ler şanslıysak 60’lar, 70’ler, kazık çakmayı düşünenler için bir de 80’ler, 90’lar, 100’ü gören de var! Belirli dönemlerden geçer insanoğlu, her onluk kendi içerisinde belirli zorluk, mutluluk, hayat tarzı ve düşünceler getirir. Fakat 20’ler sanırım sudan çıkmış balığa döndüğümüz tek dönem… Öncelikle 0’dan 10’a kadar insan olduğunu, temel ihtiyaçların olduğunu, okula gitmen gerektiğini anlıyor. Zaten 0’dan 5-6 yaşlarına kadar saymıyoruz. Onlar hayal kadar mükemmel olduğu için hem çabuk geçiyor hem de sınırsız özgürlüklerinin tadını çıkarmayacak kadar bihaber oluyorsun dünyadan ve kendinden… Ama bir ara dönem varki, hepimiz birer cin, can, cem oluyoruz… 3 ile 5 arası olan dönemde iç aydınlanma yaşıyorsun. Hep söylenen “cız”ın ne anlama geldiğini, arkandan kovalayacak olan pilav tanelerini düşünüyorsun. Daha sonraki döneme gelindiğinde, yani anaokulu ve ilkokula başladığımız dönemlerde, tek derdin “bugün bitse de eve gitsem oyun oynasam” oluyor demek isterdim ama maalesef o zamanlarda tek derdimiz oyun oynasamla bitmiyor. “Ne oynayacağım?”, hadi oyun buldum “Kimle oynayacağım?” ve bunun ötesinde çok daha önemli bir sorun olan bu iki problemi çözdükten sonra “Acaba annemden dışarıya çıkmak için izin alabilecek miyim?” gibi onca problem türüyor. O gün annen izin vermeyip, dışarı çıkamazsan küçücük evde kocaman dünyanda kayboluyor, evde kolonya yapılamayacağını, bir daha asla cif ve omoyu karıştırmayacağını öğreniyorsun. Hadi dışarı çıktık bundan sonra evde zorlu bir süreç bizi bekliyordu; ödevler… Akşam, 2*2’nin stresinden arınabilmek, Ali’nin attığı Ayşe’nin bir türlü tutamadığı topların fişlerinin hesabının da kahrını çekmenin verdiği yorgunluğu atabilmek, şöyle en kralından bir keyif yapabilmek için televizyon izleyebilmenin tek koşulu “Ödevler”… Daha sonra 10’lara geliyoruz… İşte o zaman öğrenmeye başlıyoruz. Değerimiz, zekamız ve insanlığımızın bir kağıt parçası üzerinde değerlendirilmesinden ibaret olduğunu anladığımız bir döneme. Bu dönem karanlık çağ gibi… Artık çocuk olmadığını, yaptığın yanlışların “artık koca kazık oldu” değerlendirmesine tabi tutulacağı, “kaç yaşına geldin sen?” sorusunun baskısı altında, hayattaki sınavlardan çok hangi okula gireceğini belirleyen sınavların hayati olduğu, kısacası sınavlar arası bir dönem. Tabii bu sınavlar arası dönemde aynı zamanda insan olmayı öğrenmek, büyümek, olgunlaşmak ve düşünmek gibi yüklü sorumluluklarda yükleniyor… Ailenin tek mutlu olduğu aktivitelerin “haftasonu ve okuldan sonra gidilen dershaneler” olduğu bir dönem. Bazıları bu döneme gençlik diyor. Hem delikanlı diyorlar, hem de kanı deli olanları birer birer dize getirmek için ellerinden geleni ardına koymadan hareket ediyorlar. Hepsi yetmezmiş gibi bir de aşık olunduğunu farkediyor, aşkı tanıyorsun. Yani daldan dalda savrulup hiçbir yere konamadan hop üniversitenin kollarına düşüyorsun. Bu yaşlarda aşk’a düşenler arabesk sanatına merak salıyorlar, Orhan’dan, Ebru’ya, hatta Kamuran’a kadar bilinmeyen isim, dinlenmedik şarkı kalmıyor. Onca katı ve zorlu bir maratondan sonra artık herşeyin senin elinde olduğunu düşünüyor, yine yanılıyorsun. Unutmadan, müzik zevkin değişiyor tabii ki, artık farklısın orjinalsin! 20’lere geliyorsun… Artık çevren değil kendin üzerinde gözlemler, güncellemeler ve keşifler yapıyorsun. Uzmanlar bu çağa “Beynin Altın Çağı” diyolar, orası ayrı. Okul hayatının biteceği düşüncesi seni karmaşık duygulara itiyor. Etrafına “Artık bundan sonra okula gitmek değil, kapısının önünden geçmeyeceğim hahahaha” derken, anında bir ampul beliriyor bir anda uyanıyorsun “Napmak istiyorum lan ben hayatta?” gibi çok filozofik soru soruyorsun kendine. Tükürdüğünü yalıyor “Zordu da hacı keşke okul bitmeseydi” derken buluyorsun kendini. Bazen hayat seni öyle bir içine alıyor ki, yapmak istediğin şey o’ymuş gibi kabullenip, aldanıyor “Lan millet oturadursun ben atı aldım…” deme! Bir yere gittiğin yok anca evin köşesini dönüyorsun. Yani evde, okulda her nerede olursa olsun öğretilen herşey teoride kalır. Gerçeğe öylede yapsan böyle de yapsan uyduramazsın. Kimse seni hayatta korkuların olacağı konusunda uyarmıyor. Mesela kızlar için evlilik, erkekler için askerlik + evlilik gibi. 20’lik diş korkunu dile getirdiğinde, “aman işte insanlar abartıyor” diyenlere selam! Aslında sana söylenen “Hayat çok zor” atasözünün “Hayat değil panpa insanlar zor” olduğunu farkediyorsun. “10’lu yaşlarda hele bir 18 olayım bu evden gitmeyen… ” deyip 20’li yaşlarda “hangi akla hizmet öyle bir cümle kurmuşum” pişmanlığı yaşıyorsun. “Aşk’tan önce iş gelir, önce başarılı ol aşkı bulursun” naraları atan büyüklerine kinlenirsin “İş, güç derken yalnız kaldık hacı” dersin. Akıllandım derken, hayallerimin git gide daha uçsuz bucaksız olmasının nedeni de heralde “gönül kocamıyor işte” den ibaret olsa gerek diye düşünmeye başlıyorsun… Bir de kimsenin söylemediği şeyleri farkediyorsun… Bir nevi aydınlanma çağı gibi bir dönem=) Herkesin doğru söyleyeceğini ama kime inanmam gerektiğinin bu kadar zor olacağını kimse söylememişti, Zamanın ne kadar hızlı geçtiğini ve yaşlandığımı bu kadar erken farkedeceğimi kimse söylememişti, Gün be gün değişen düşüncelerimin farkına varacağım konusunda kimse uyarmamıştı, Tanıdığım herkesin erkek arkadaşının olmasının hissettirdiği yalnızlığın, tanıdığım herkesin nişanlanması ve evleniyor olmasının daha çok yalnız hissettireceği ve umutsuzluğa kapılacağımı kimse söylememişti, Tüm gece bana mısın demeden ayakta kaldığım günlerin çoktan geçip, tavuk diye dalga geçtiğim annem gibi geceleri en geç saat 11’e kadar dayanabileceğimi, uykusuzluğa esir düşeceğimi kimse söylememişti, Anılara ve ait olduğum yerlere bu kadar bağlanacağımı kimse söylememişti, diyorsun… @mugztheblogger 2007 senesinde Ayazağa Işık Lisesi ve ardından 2011 senesinde İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü mezunu olan Mugz yarışmaya, yazmayı çok sevme kontenjanından katılıyor. MugzTheBlogger; hayat, aşk, kariyer ve daha birçok konuda yazıları ile sizinle buluşuyor. Yazıyı Paylaş Önceki YazıNEDEN DİYE SORMA! Sonraki YazıBu şarkıyı söyletmeli... 21 Şubat 2012