ANA SAYFA2011Temmuz26Hayır, sorun bende! Ama sorun ne? Aşk-Evlilik Hayır, sorun bende! Ama sorun ne? Belki bir hesaplaşma, belki bir deneme… Bu nedeni kesin olmayan, ayrılık cümlesi olarak biliriz. Aslında çok samimi ve gerçek bir cümledir. Çağımızın en büyük sorunudur. Hepimiz biraz sorunluyuzdur. Çok çeşidi vardır, binlerce sebebi; tatminsizlik, sevgisizlik, kendini beğenmemek, sadık olamamak vb. Ama aslında benim için bu tam bir ayrılık cümlesi değil en azından ben olaya bu şekilde bakmayacağım kendi hayat penceremden maalesef benimle birlikte aynı şekilde, aynı yere bakıp manzaradan memnun olmayanlara sesleneceğim. Ben daha hiçbir şeye başlamadan bu cümleyi kendime tekrarlarım. Sorun kimsede değil bende. Diyebilirsiniz nereden esti bu şimdi. Ne sorunu ne oldu. Sorunda bu işte hiçbirşey olmuyor. Bu aralar çok düşünür oldum. Neden normal bir insan gibi bir ilişkim olmadı. Hayatıma niye kimseyi dahil etmedi. Belki çok hastalıklı, belki sorunlu düşünceler ama içimden gelenler… Kendimce sorular sordum kendime uzun zaman oluyor cevaplar arıyorum. Birkaç tane buldum. Belki de bundan çok müzdaribiz. Kimle konuşsam hayatında kimse yok. Peki insanlar neden yalnız, dünyada kendimize yakın kimseyi bulamıyor muyuz? Tabikide hayır, bunun fizikken olması imkânsız. Kendimden yola çıkıp bulduğum cevaplardan biri. Çok mükemmeliyetçiyim. Böylece; kendimle hiçbir zaman tam barışık olamadım. Hem fizikken hem de ruhen. Sürekli kendi yanlışlarımı arıyorum. Kalabalıklar içinde kendimi arıyorum. Ama ona hiçbir zaman ulaşamıyorum. Bir hareketi yapmadan, bir sözü söylemeden önce birçok kez düşünüyorum kafamda muhtemel bir diyalog oluşturuyorum, sonunu getiremiyor ve hiç konuşmamayı yeğliyorum. Öncelikle hayatımın uzun bir kısmını kilolu olarak geçirdim. Buna bağlı olarak kimse tarafından beğenilmediğim için de kendimi hiçbir zaman güzel görmedim. Aynaya bakıp da o haline rağmen kendine güvenen tiplerden hiçbir zaman olamadım. Bu onları eleştiriyorum demek mi? Tabii ki buna da kocaman bir HAYIR. Nedeni direk mükemmeliyetçiliğimden kaynaklanıyor. Yani belli bir standardı yakalamadan sanki ne yapsam üzerimde eğreti duracakmış gibi hissettim hep. Kilo verdim, yine olmadı. Bir türlü o kendime güvenim yerine gelmedi. Etrafıma kim yaklaştıysa bilmeden hep kaçırdım. Çünkü hazır olamadım kalbimi birine açmaya, eksiklerim vardı benim. Önce mükemmel olmalıydım daha sonra biri elbet bulunurdu. Ama ben ne zaman hazır olacağım? Bu hala gündemimde olan büyük bir cevapsız soru… Sonra düşündüm ne vardı bende başka sorun. Korkuyorum. Giderek içime kapandığımdan, yaralar aldığımdan kendimi o kadar çok ezmiştim ki yeni biriyle birlikte daha da üzeceğimden kimseye yanaşamadım, yanaşamıyorum. Asosyalleşmişim bilmeden de olsa. Duygularımdan utanıyorum. Konuşmuyor daha çok düşünüyor daha çok susuyorum. Hatta o kadar ki kendime o kadar kızıyorum ki uzun zamandır yazmaya bile çekiniyorum. Tek kelime dahi olsa tam olarak hayatımda olmayan hiçbir şey hakkında ne yorum, ne hissiyatlarımı kelimelere döküyorum. Bunların üzerine hikayeler yazmaya başladım. Halimin ne kadar vahim ve kötüye gittiğiyle yüzleşmek için. Belki bir yararı olur. Bir de “belki” ve “keşke” kelimeleri vardır. Çok kullanırım. Neden mi? Bu da bir kendine güvensizlik belirtisidir. İkisinin de ortak bir noktası vardır. İçimizde kalan korkularımız ve endişelerimiz nedeniyle yaşayamadıklarımız… Bunları da hayatımdan bir an önce çıkarmam lazım. Bir diğeri daha herkes de olduğu gibi çevrendekiler kimseye seni yakıştırmaz ama sen de kendini kimseye yakıştırmazsın. Bu çok büyük bir problem çoğumuz için. Eğer böyle hissedenlerdenseniz; maalesef artık kalplerimiz tamamıyla aklımızın esiri olmuş. Ağzını açsa bir darbeyle susturuyor. Bu da sanırım bireyselliğin bize verdiği en büyük armağanlardan biri. Kimse bize göre değil, bu kadar çekince ve korkuya rağmen hatta asosyalliğe rağmen en mükemmel biziz. Hiçbirimiz değiliz. Bu yazdıklarımın en azından birini dahi yaşıyor ve hissediyorsanız, biz korkağız. Hala toplumdan alacağımız tepkilerden, idealize olan yaşam standardına uymayacağımz, kendimiz olmamaktan kaynaklanacak dışlanmaya karşı geliştirdiğimiz bir koruma kalkanı. “O bana laik değil” cümlesi. Laik olmama seçeneği de mümkün ama büyük yüzdelik o korku ve endişelerimiz. Acaba hayatımızdan olumsuzlukları çıkarsak, kendimizi sevebilsek, bizle barışabilsek tüm o kafamızı yoran gereksiz akıl hesaplarını atsak daha mutlu olmaz mıyız? Kolay değil bunun üstesinden gelmek ama yazıyı okuyup kafa sallayanlar bir an önce buna bir yerden başlamalıyız=) -olmaz mı? -olabilir de=) @mugztheblogger 2007 senesinde Ayazağa Işık Lisesi ve ardından 2011 senesinde İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü mezunu olan Mugz yarışmaya, yazmayı çok sevme kontenjanından katılıyor. MugzTheBlogger; hayat, aşk, kariyer ve daha birçok konuda yazıları ile sizinle buluşuyor. Yazıyı Paylaş Önceki YazıDarkchild! Sonraki YazıKalp kapılarında eski aşklar... 26 Temmuz 2011