Şehirlerin eski halleri hepimizi büyülemiyor mu?
Bir derginin websitesinde çok güzel eski New York fotoğrafları buldum. Onlardan galerili bir yazı yapacağım sırada çok enteresan bir şey oldu.
İyiki demek her daim iyi gelir, bir minnet bir şükran bildirir. Eskilere tanık olabiliyor olmak, bir kare de olsa bir şekilde o günlere geri dönebilme ihtimali iyi hissettirir. Peki neden iyiki deriz? İyiki o dönemlerde fotoğraf makineleri varmış, iyiki o günleri biri ölümsüzleştirmiş. O yüzden değerlidir anı ölümsüzleştirmek. Bizden sonrakilere bıraktığımız en değerli miraslardandır.
Mesela bu yazıyı hazırlarken bir ana fotoğraf yani ilk sayfamız için haber fotoğrafı seçtiğim sırada bir fotoğrafa rastladım. New York Times Meydanı’nda “The Rose of Stamboul” yazılı bir ilan vardı. Araştırdım ve orjinal adı “Die Rose von Stamboul” yani “İstanbul’un Gülü” 1919 yılında Avusturyalı besteci Leo Fall tarafından yazılan bir müzikal komedi.
Sultan Abdülhamit’in aşk hayatının hikayeleştirildiği bu müzikal Mart 1922’de Amerika’nın en büyük meydanı Times Meydanı’nda bulunan Broadway Century Theatre’da üç ay kapalı gişe oynamış. Sultan Abdülhamit’i canlandıran Franco Corelli’nin seslendirdiği bölüm geliyor…
Peki bu müzikalin 1953’te çekilen bir de filmi var desem? Tabii linki ekledim ama film Almanca=)
[youtube https://www.youtube.com/watch?v=2sYVtNggIu4&w=560&h=315]
Film ve müzikalle ilgili bunlar dışında bir de İngilizce bir kaynağım var. Dileyenler buraya tıklayıp opkuyabilirler.
Belki de o fotoğraf olmasaydı ben bu oyuna rastlamayacaktım ya da en azından biraz daha geç rastlıyor olacaktım. Fotoğraflar işte bundan değerli; günümüze bırakılan belki maddi değeri olmasa da manevi değeri yüksek anılar.
Dünyanın ömrü ne kadardır bilinmez ama torunlarımız acaba bugünlere ait karelere sahip olabilecekler mi? Beni düşündüren bu…
Konuyu dağıtmadan o günlere dönelim mi? Bu sefer o günlere New York’tan bakalım mı?
Kaynak: Harpers Bazaar
MugzTheBlogger